Günlük hayatta pek çok duyumuzu bir arada kullanıyoruz:
Görüyoruz, kokluyoruz, tadıyoruz, duyuyoruz. Ancak; en çok dokunurken kendimizi
sorguluyoruz. Özellikle de karşımızdaki insana temas ederken birkaç saniye
düşünüyoruz. “Ne düşünür?”… Kültürel faktörler de bu durumun tetikleyicisi:
Karşı cinse bakış, bireysellik, yetişme biçiminde ten temasından uzak
kalınması…
Tüm bu nedenlerin temelinde toplumsal bedenin barındırdığı
bir anlam da bulunmakta. Bu demektir ki; toplumların ortak bir bedeni olup
kişisel iletişim alanı toplumsal sınırlardan oluşmakta. Duygulara az önem veren
ve bunları açığa çıkarmaktan kaçınan toplumlar kapalı bedene; tam tersi durumda
ise açık bedene sahip olurlar. Bu durum daha minimal düzeyde toplumdan da
bireye indirgenir. Yani toplum, bireyin belirleyicisidir ve toplum dokunmaya ya da dokunulmaya nasıl bir anlam yüklerse birey de aynı yüklemeye sahip olacaktır.
Toplumumuzda üzüntüsünde ağıt yakma, sevincinde düğün
dernek hazırlama gibi pek çok duygu ifade etme biçimi varken duygularını bu kadar
yoğun yaşayan bir toplumda “dokunmak” daha da bir önem kazanmalı. Çünkü; ten
teması, tüm duyulardan gelen hislerin toplamıdır.
1980’lerde yapılan bir araştırmada kendilerine dokunulan müşterilerin garsonlara
daha fazla bahşiş verme eğilimi olduğu tespit edilirken; daha yakın bir tarih
olan 2000’lerde kendilerine dokunulan insanların daha yardımsever olduğu tespit
edilmiştir. Tiffany Field “Dokunma” adlı kitabında yetimhanede yetişen
çocukların gelişiminde ten temasının önemini vurgularken, Daniel Siegel ise “Gelişen
Zihin” adlı eserinde çocuğun zihin gelişiminde dokunmanın gücüne dikkat
çekmekte. Tüm bu örneklere göre iyi niyetli her dokunuş için “Dokunmak bir
mucizedir” Kullanın …
Kişilerarası ilişkilerde omuza, kola hafif bir dokunuş dokunulan
kişiyi rahatlatacak ve belki de yorgunluğunun düzeyini saniyelik nedenle
değiştirecektir.. Öyle ki; bebek bakımında ağlayan bir bebeği anne hemen
kucağına alır ve temas başlar. Annenin sesi, görüntüsü dokunmak kadar etkili
değildir. Çünkü; ten teması güven ve rahatlama kaynağıdır.
Dokunmak, karşılıklı düşünce ve duygu akışıdır ve hem
dokunmak hem de dokunulmak insan doğasında duyguları hissetme adına temel bir
ihtiyaçtır, İnsan doğasını daha çok varoluşçu biçimde açıklamaya çalışan aile
terapisti Virginia Satir dokunmanın gücünü şöyle vurgulamıştır:
“…Her insanın; Varlığını idame ettirmesi için günde dört
kez,
Duygusal sağlığını koruması için günde sekiz,
Gelişmesi için ise günde en az on iki kez
Duygusal sağlığını koruması için günde sekiz,
Gelişmesi için ise günde en az on iki kez
kucaklaşmaya ihtiyacı var…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder